DERSİM – Türkiye’nin, Efrin’e yönelik saldırıları ile Dersim 1938-37 katliamı arasında bir fark olmadığını söyleyen Demokratik Alevi Derneği (DAD) Eş Genel Başkanı Dursun Demirtaş, Osmanlı’dan beridir süren bu sonuçsuz devlet politikasından artık vazgeçilmesi gerektiğini söyledi.

Türkiye’nin Efrin saldırısı sürerken, buna yönelik tepkiler de sürüyor. Efrin’e yönelik saldırıları işgal olarak değerlendiren Dersim halkı da, saldırıların 1937-38’den bağımsız olmadığı görüşünde. Alevi inancı gereği bütün toplumların eşit, beraber ve birliktelik içerisinde yaşaması gerektiğini belirten Demokratik Alevi Derneği (DAD) Eş Genel Başkanı Dursun Demirtaş, bunun bir emir olduğunu belirtti.

Ancak buna rağmen özellikle Ortadoğu coğrafyasında egemen güçlerin haksız yere kan akıttığına işaret eden Demirtaş, süren savaşlarda milyonlarca insanın yerinden edildiğini, binlercesinin ise katledildiğini ifade etti.

 

‘TÜRKİYE İNSANLIK SUÇU İŞLİYOR’

Türkiye’nin de Efrin’e yönelik saldırılarıyla oradaki halkların yok edilmesini amaçladığını söyleyen Demirtaş, “Bir devletin başka devletin topraklarına girmesi hem hukuk hem de insanlık açısında suçtur. Türkiye bu suçu işliyor. İktidar kendi gücünü elinde tutmak için dışa yönelik saldırılar yapıyor. Bu da nehak bir anlayıştır. Efrin halkından Türkiye halklarına bir zarar gelmez. Türkiye, Efrin ile savaş içerisinde değil, barış ortamında yaşamak için mücadele etmelidir” dedi.

 

‘TÜRKİYE GÜÇ DENEMESİNDEN VAZGEÇMELİ’

Demirtaş, Ortadoğu’daki savaşların, egemen güçlerin kendisini var etmesi dışında başka bir şeye yaramadığını da dile getirdi. Demirtaş, “Bunu da Türkiye ile yapmak istiyorlar. Bu savaş hem Türkiye ve Suriye halklarına genelde de Ortadoğu halklarına zarar veriyor. Türkiye bu güç denemesinden bir an önce vazgeçmeli, barışçıl ve hakkaniyetli bir şekilde politika izlemeli” diye konuştu.

 

‘TOPYEKÜN BİR SALDIRIDIR’

Türkiye’nin iç politikada da Kürt kazanımlarını yok sayıp, gasp ettiğine değinen Demirtaş, şunları söyledi: “Bu politikayı dışa da taşımak istiyor. Bu anlamda topyekun Kürtlere saldırıyor. Kürtleri yok etmek istiyor. Ama şunu unutuyor. Kainat yaratılırken, kainatta var olan bir şeyi hiçbir güç yok edemez. Kaldı ki Kürtler, bu coğrafyanın en eski en kadim halklarındandır. Kendi topraklarında özerk olma hakları da vardır. Hiçbir gücün buna karşı çıkmaması gerekir. Hakkaniyetli bir şekilde yaşamak varken, öldürmek bizim inancımıza terstir.”

 

‘DERSİM KATLİAMI İLE EFRİN ARASINDA BİR FARK YOKTUR’

Demirtaş, Efrin’e yönelik saldırı girişimi ile 1937-38 Dersim katliamının birbirinden bağımsız olmadığını da ifade etti. Dersim’de yapılan katliamı medyanın “Tunceli’de İleri Harekatı başladı” diyerek servis ettiğini hatırlatan Demirtaş, “İleri Harekât’ın anlamı şudur: Bütün hazırlıklar yapılmış, askeri güç hava ve karadan saldırıya geçmiştir. Bugün Efrin’de de aynı şey yapılıyor. Aylardır sınırda tank tüfek her türlü savaş aletleri ile hazırlıklar yapıldı. Hava harekatı ile başlayıp Efrin halkını yerinden edip, yerine Türkiye’de bulunan Suriyeli göçmenleri yerleştirmek istiyorlar. Dersim’de de bunu yapmaya çalıştılar. Bu bir devlet politikasıdır. Osmanlı’dan beridir sürüyor. Ancak bu politikalar Dersim’de tutmadığı gibi Efrin’de de tutmayacaktır. Nehak anlayışlar her zaman çökmeye mahkumdur. Türkiye’nin artık bu Osmanlı politikalarından vazgeçmesi gerekir” dedi.

 

‘EFRİN HALKINI HİÇ BİR GÜÇ YOK EDEMEZ’

Dersim katliamı ile Alevi inancındaki “hak anlayışı”nın kökünden yok etmek istenildiğini, ancak hiçbir gücün bunu yok edemeyeceğini vurgulayan Demirtaş, “Zulüm yapanlar yok olmuşlardır. Hep toplumlar tarafından nehak olarak anılıyor. Bu nedenle Efrin’de yaşayan halkları hiçbir güç yok edemez. Daha fazla zarar verilmeden bu savaşı durdurmak gerekir. Savaşlar hiç kimseye fayda getirmemiştir, Türkiye’ye de getirmez. Bu operasyonla Türkiye ve Suriye’de büyük bir ayrışma yaşanacaktır. Türkiye bir an önce iç Kürtlerle barışma yollarını bulmalıdır. Çünkü Türkiye’nin bu saatten sonra düzelmesi içte bir barışın tesis edilmesinden geçer” dedi.

 

MA / Semra Turan

 

Hatırlatalım ki, 29 Aralık 1917 tarihinde, Sovyet Rusya’nın Halk Meclisi Konseyi tarafından kabul edilen “Türkiye Ermenistan’ı Hakkında”ki (Batı Ermenistan) kararnameyle Ermenilerin tam bağımsızlığa kadar varabilecek kendi kaderini tayin hakkını tanıdı. Batı Ermenistan’ı ayrıca 19 Ocak 1920 tarihinde Paris Konferansında Müttefik Devletler Yüksek Konseyi de facto ve 11 Mayıs 1920 tarihindeki San-Remo Konferansı sırasında ise bağımsız ve egemen bir devlet olarak de jure tanındı. Sınırları, Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Woodrow Wilson tarafından 22 Kasım 1920 tarihinde çizilmiş olmasına rağmen, Birleşmiş Milletler Teşkilatı (BMT) bunu Türkiye’nin işgali sebebiyle tanınmaktadır.

Batı Ermenistan Devleti, Türkiye tarafından esir alındığı için “BMT” tarafından tanınmadığını zorunlu olarak hatırlatırız.

Hatırlatma, 4 Ağustos 1920 tarihinde Fransa’nın desteğiyle Adana’da bağımsız bir Kilikya Cumhuriyeti kuruldu. Fakat 20 Ekim 1921 tarihinde Fransa ile Kemalist Türkiye arasında imzalanan Ankara antlaşmasıyla Kilikya halkının hakları ayaklar altına alındı. Bu antlaşmayla Fransızlar, 5 Ocak 1922 tarihinde Adana vilayetini Türklere teslim ederek uzaklaştılar. Yeni katliamların tehdidi altında 150 bin Kilikya Ermenisi yerlerinden edilerek Suriye, Lübnan, Yunanistan ve diğer yerlere tekrardan sürüldüler.

1894’ten 1923 yıllarına kadar Batı Ermenistan’ın işgal altındaki topraklarında yerli otokton Ermeni halkı üç Türk hükümetleri tarafından Soykırıma uğratıldığın da ayrıca hatırlatırız.