“İçmek, düşünsel bir hizmettir.” diyen İranlı filozofun lafını mırıldandı. “Senin biyografin henüz yazılmaya başlanan ilk sayfa gibidir.”

Şarabından bir yudum aldı.

“Üstelik sayfalarını da son sürat koşarak yazıyorsun. Hızlı koşmakla ölümü zamanından önce kapına davet ediyorsun!”

Firari genç, üşümediği hâlde ellerini ateşe tuttu.

“Bize ait olan sayfaları hep başkaları keyfine göre karaladı. En azından yazmaya çalıştığım destan benim öz ürünümdür” dedi.

“Direnişin de ölümün de bana ait olmasını istiyorum.”

“Hepimiz yıkılmış bir duvar gibiyiz yavrum; ama kimimiz dik kimimiz eğri.”

“Ama eğrilik, kendini inkar etmek ve tövbekar bir yaşam sürdürmek de kaderimiz olmamalıdır.”

… Ev sahibinin bir Asur rahibi gibi kehanetlerde bulunmasına itiraz etmedi.

Yaşlı papaz, Epir halkının efsanesinde göğe çıkartılan boynuzlu yılan hikâyesini henüz yarılamadan gözleri kapanmaya başladı. Vur emriyle aranan firari genç için dua etti.

“Ne günlere kaldık Ulu Tanrım! İnsanoğlu karıncanın omzuna bile silah astı.”

Uyuyan firari misafirini acıma, koruma duygusu ve sevgiyle seyretti. Tekrar şöminenin kenarına oturdu. Hayatında ilk kez birinin yatağında yatırıyordu. İçi tuhaf oldu. Ömrü boyunca mahrum bırakıldığı aile sevgisi ve sıcaklığını aradı.

13227918_10207926934843183_1125158002_n

Geçmiş ile tek bağı gibi duran ev ve gizli ibadet yerinde, insanları çoğaltmanın çareleri üzerine düşündü. Şömineden yanan son kıvılcım da yavaşça sürdü. İslam inancına göre kestiği sakalını kaşıdı. Bir ömür boyunca altında saklandığı ve kendisine ait olmayan sakalı ovdu.

Gece ilerledi, ay indi. Sessizlik söylenmesi zor melodiler mırıldanır gibi çatırdadı. Göz kapakları ağırlaştı, gözlüklerin altına çekildi. Dışarıda rüzgâr esiyordu. …

“Kimsesizlik, beni azgın bir balina gibi yutuyor yavrum!Hele yalnızlık ise sonu olmayan dipsiz ve kör bir kuyudur.”

Izdırabı derin gece, nar gibi kızaran şafakla boğuşmaya başladı.

… Çember sakallarını çekiştirir gibi kesti. Ateşe atmak için kenara koydu. Elindeki kibrit çöpünü yaktı. Gaz döktüğü kapıyı tuttu, ev tutuşmaya başladı.

… “Ne yapıyorsun Hoca Efendi?”

Yangını söndürmek için çaresizce sağa sola koşan ve koluna yapışan komşusunu silkeledi.

“Bırak, Yusuf!” diye bağırdı.

“Beni rahat bırakın ki, hiç olmazsa yangınımı ağız tadıyla seyredeyim!”

… Köyün tepesine varınca son bir kez geri dönüp baktı. Özenerek yaptığı ev, alevler içinde gözükmüyordu. …

“Merhameti bile öldüren cesaretini arıyorum. Tanrının da cehennemi var Armenak! Tanrı insanın merhametinden öldü. Gitme, yalnızım Armenak, n’olursun gitme!”

Pusuya yatan askeri birliğin bulunduğu alandan yükselen “Dur!” sesiyle irkildi. Bu kez kendisinden kaçmıyordu, dur ihtarını çeken sahipsiz sesten kaçıyor gibiydi.

Yıllarca damarlarında kontrol altına almaya çalıştığı kanı, ateşlenmişti. İçi alev gibi yanıyordu. …

…Benim için türküler söyle Armenak Karanlıklar ezginle erisin Dağ sesinle uyansın Seninle yürüsün hayat.

… Üçüncü kez “Dur,teslim ol!” çağrısını duydu. Soluğu kesildi, nabzı karıncalandı. Beynine kan hücum etti. Diken diken oldu tüyleri. Tüm nefesini topladı, sesin geldiği yöne doğru bağırdı: “Tam yetmiş yıldır, her gün teslim oluyorum, yetmedi mi?”

Geceyi bölen silah tıkırtılarıyla yere devrildi. Aldığı yaraya aldırmadan tekrar ayağa kalktı. Yürümeye çalıştı. Silah sesleri çoğalınca, inleyerek yere kapaklandı.

Kolları toprağın serin yüzeyine serildi.

Gökyüzü enginliğini, sonsuzluğunu ve yüksekliğini kaybetmişti; toprakla aynı seviyeye inmişti. Dağlar yüksekliğine ihanet etmişti; bataklıkla aynı seviyeye inmişti.

NOT: 13 Mayıs 1980 tarihinde Karakoçan’da ölümsüzleşen Armenak BAKIRCİYAN’ın (Orhan BAKIR) ölüm yıldönümü vesilesiyle, ÇIĞLIK romanında Armenak’la cami imamı olan yaşlı papazın arasında geçen bazı diyaloglara yer verdik.

13187701_10207926934883184_2026376801_n

http://devrimcikaradeniz.com/armenak-bakirciyan-ve-camide-imamlik-yapan-yasli-papaz/