
15 Mayıs 1919’da Boğos Nubar, 19 Ocak 1920’de “fiilen”, 11 Mayıs 1920’de “de jure” olarak Batı Ermenistan Cumhuriyeti olarak tanınacak olan ve bugüne kadar hiçbir hükümet tarafından iptal edilmeyen Birleşik Ermenistan devletinin hükümetini kurdu di. Batı Ermenistan Cumhuriyeti o devletin devamıdır ve bugün Devlet başkanlığı Enstitüsü, Ulusal Meclis ve Hükümet’ten oluşan tüm tüzel niteliklerini yeniden inşa etti.
2004 yılında Batı Ermenistan Cumhuriyeti Devlet Başkanı Armenak Abrahamyan, aralarında maalesef bugün aramızda olmayan Ermeni Mimarisi Araştırma Vakfı yöneticisi Samvel Karapetyan, tarihçi Artak Movsisyan ve diğerlerinin de bulunduğu bir grup yoldaşlarla birlikte, Birinci Artsakh savaşı sırasında özgürleştirilen Şuşi’de bugün Batı Ermenistan Cumhuriyeti’nin siyasi organı olan Batı Ermenistan Ulusal Konseyi’ni kurdu.
4 Şubat 2011’de Batı Ermenistan Hükümeti yeniden kuruldu ve ben onun üçüncü başbakanı olma onuruna sahibim. Bugün ben herkesi tebrik etmek ve devletimizin ve özellikle hükümetin yapması gerekenlerden bahsetmek istiyorum. Halkların ve devletlerin kaderinin ve yeni siyasi haritanın belirlendiği bu günlerde böyle bir jeopolitik durumda olduğumuzun gayet iyi farkındayız. Sonuncusuna geçmeden önce tarihi bir gezinti yapmak istiyorum.
Yeni bir harita oluşturma süreci henüz Birinci Dünya Savaşı’ndan önce başlamış ve nihayet tamamlanmadığı için İkinci, Üçüncü ve şimdi de Dördüncü Dünya Paylaşım Savaşları izledi. Birinci Dünya Paylaşım Savaşı sırasında Ermeni halkı hem insani hem de toprak açısından büyük kayıplar verdi. Saltanatın halefi ister istemez, Ermenilere karşı tarihte eşi benzeri görülmemiş bir soykırım ARMENOSİD gerçekleştiren, iki milyondan fazla Ermeni’yi öldüren, onları yurtlarından sürgün eden ve tarihi bölgelerini işgal eden bugünkü Türkiye’dir.
Orta Çağ’dan beri Ermeni halkının işgalcileri bizi dinimizi değiştirmeye ve kendi dillerini konuşmaya zorladılar. Türk Sultanlığı bunun yerli halkı etnik kökenlerinden mahrum etmeye yeterli olduğunu düşünerek kendi ana beşiğinde yaşayan Hıristiyan ve Ermenice konuşan Ermenileri yok etme, topraklarımızı ve kültürümüzü ele geçirme planını gerçekleştirdi.
Kültür sahibi olma geleneğinden uzak olduğu için kültürel değerlerimizi de yok etmeye başlamış, ancak turizm sektöründe kar edeceği ve kendi tarihini oluşturmakta faydalı olabileceğini fark edip bunu kendine mal etme politikası başlattı.
Kültür, onu yaratan ruha güçlü bağlarla bağlıdır. İşgalci ne yapsa da o ruha sahip olamaz. İşgalci başka bir konuda da yanılıyordu: Binlerce yıl yaşamış bir soyu yüzyıllarca kendi dilinden mahrum bırakarak ve geçici bir din dayatarak, onu etnik kökeninden ve kültüründen uzaklaştıramayacağını düşünemedi, özellikle o halkın yerli olduğu halde.
Dördüncü Dünya Paylaşım Savaşının yeni bir jeopolitik harita oluşturmaya başladığı bugün Türkiye, sınırlarının genişletilmesini değil, temsil etmeye çalıştığı on milyonlarca Alevi, Hamşenli, Kürt, Lom, Zaza ve diğer etnik isimlerle zaten kendi etnik kökenlerinin farkına varıp kendi Ermeni kimliğine dönen yerlinin geri alınmasını düşünmek durumunda kaldı.
Türkiye, soykırım ARMENOSİD politikasıyla Ermenileri yok edemedi, çünkü sadece Ermenice konuşan ve Hıristiyan Ermenileri hedef almış ve yenilgisini anlayarak diğer devletleri kendi amaçları doğrultusunda kullanmaya çalışmaktadır. Ancak bugün durum farklı ve Türkiye’nin içinde her an patlayabilecek on milyonlarca bir bomba mevcut.
Bugün, kendi topraklarının geri dönüşünden ve orada yaşayan yurttaşların haklarının koruyucusu olma misyonundan defalarca bahseden ve bunu fiilen kanıtlamış olan, ayrıca Batı Ermenistan’ın toprakları olan Şuşi’den zorla göç ettirilen Ermenilerin haklarını da savunan Batı Ermenistan hükümeti, sorumluluklarını ve buna hazır olduğunu bir kez daha dile getiriyor. Batı Ermenistan hükümeti, bugün veya yarın yeni bir duruma bakılmaksızın sorumludur ve sorumlu olmaya devam edecek.