
İşgal altındaki Batı Ermenistan’ın devlet yapıları da gizli ve Müslümanlaştırılmış Ermenilerin sorunlarıyla ilgileniyor. Zaman zaman mühtedi yani din değiştirmiş Ermenilerin mevcut ikamet yerleri, sayıları ve aralarında geçen süreçler hakkında basında ve analitik bültenlerinde yer alan ayrıntılı veriler bunu kanıtlamaktadır. Türk tarihçiler, Türk devletinin Soykırım sırasında Müslüman olan Ermenileri farklılaştırmak için en başından tedbirler aldığına dikkat çekiyor ve örneğin ilgili kurumlardan sicillerdeki Ermenilerin isimlerine karşı özel notlar almaları ve pasaportları din değiştirdiklerini anlayacak şekilde doldurmalarını istiyor. Bu bağlamda Halaçoğlu’nun açıklamasındaki bir nüans dikkat çekicidir: tarihi tahrif eden bu şahıs, Ermeni mühtedilerin titizlikle hazırlanmış listelerinin elinde olduğunu, üstelik “devletin bu kişileri ev ev dolaşarak kaydettiğini” açıkladı. Halaçoğlu’nun belirli bir kaynaktan bahsetmekten kaçınması nedeniyle de konu daha ilginç bir bağlam kazanıyor. Doğal olarak, bir soru ortaya çıkıyor: eğer bu kişiler devlet tarafından kayıt altına alınmışsa, o zaman devlet kurumları ve kendilerine verilen işlevler aracılığıyla yapılması gerekirdi.
İnsanları kaydetmek için kabul edilen seçeneklerden biri nüfus sayımıdır. İşgal altındaki Batı Ermenistan’da ilk nüfus sayımının 1927’de yapıldığı biliniyor, daha sonra 1935’ten itibaren beş yılda bir nüfus sayımı yapılmasına karar verildi. Ancak Türk kaynaklarında bunu kanıtlayan veriler buluyoruz, mesela 1935’te Batı Ermenistan’da çifte nüfus sayımı yapıldı.
Böylece Türkiye Büyük Millet Meclisi sicil defterinde tutulan gerçekler, 29 Mayıs 1934’te TBMM’nin 2465 Sayılı Kanununa göre 1935 yılında nüfus sayımı yapmak planlandığını kanıtlıyor. Ancak yaklaşık bir ay sonra aynı Meclis’in aynı yılın 15 Haziran’ında yürürlüğe giren “gizli nüfus” sayımına ilişkin 2576 sayılı Kanunu kabul etmesi dikkat çekicidir.
Böylece iki tür nüfus sayımı yapılmış ve “gizli nüfus” sayımı 1935 yılının Temmuz ayında tamamlanmıştır, ve aynı yılın Ekim ayında “genel” nüfus sayımı yapıldı.
Söz konusu kanun 12 maddeden oluşmaktaydı. Birinci made herkesin kendi evlerinde veya yetki alanları altındaki herhangi bir gizli nüfus olduğunu 1,5 ay içinde bildirmesini gerektiriyordu; dördüncü maddesinde doğru bilgi vermeyenlere 1-10 lira arasında bir ceza öngörülmüştür. Doğal olarak, “gizli nüfus” için bir nüfus sayımı yapmanın resmi gerekçesi oldukça mantıklıydı ve bu nüfus sayımlarının aslında nüfusun gerçek sayısını belirleme amacını da göz ardı etmiyoruz. Ancak “gizli nüfus” sayımı sırasında Müslümanlara sığınan veya daha sonra Müslüman olan Ermenilerin sayısının ayrıca ayarlanmadığını düşünmek nayiflik olur. Kanaatimizce, özellikle Dersim vilayetinde yaşayan mühtedi Ermeniler hakkında devletin ayrıntılı gerçekleri toplamasının özel bir amacı vardı. Bilindiği üzere 1938 yılında Türk devleti Dersim’de bir katliam düzenledi ve birçok Dersimli Alevi bunu anlatırken büyüklerinden ve akranlarından duyduklarını aktardılar. Buna göre o dönemde Türk ordusunun bir numaralı hedefi 1915’te oraya sığınan Ermenilermiş. Dersimli yaşlı bir adamın anılarında yazdığı gibi: “1915’te yarım kalan iş 1938’de devam etti ve bu katliam sırasında çok sayıda mühtedi Ermeni öldürüldü.”
İşgal altındaki Batı Ermenistan’daki Ermenilerin, ister açık, ister örtülü veya Müslümanlaştırılmış olan, her zaman ciddi devlet gözetimi altında oldukları ve potansiyel bir tehdit olarak algılandıkları tartışılmaz. Bu, aşağıdaki dikkat çekici verilerle de doğrulanmaktadır. Bilindiği üzere 1980 yılında 12 Eylül’de Türk devletinde bir askeri darbe gerçekleştirilmiş ve yetki, üst düzey askeri personelden oluşan Milli Güvenlik Kurulu’nun eline geçmiştir. Sonuncusu, uygun olarak sınırsız yetkilerle donatılmış acil durum komutanları atadı.
12 Eylül 1980 yılında Türk devletinde askeri darbe yapıldı ve olağanüstü hal ilan edildi. Acil durum komutanlığı, güvenlik hizmetinin alanlarda Ermeni veya Ermeni kökenli olup olmadığını kontrol etmesini ve varsa kayıt altına almasını ve gözetim altına almasını istedi. Türk devlet gazetesi “Radikal” Türk Güvenlik Teşkilatı’nın eski bir çalışanının itirafını yayınladı ve özellikle şunları ifade etti: “Acil durum komutanlığından yazılı bir emir aldık. Sorumluluğumuzdaki bölgeyi inceledik, orada Ermeni asıllı vatandaş var mı diye sorduk. OHAL dönemiydi, herkes korkuyordu ve Ermeniler “bölücü” kabul edildiğinden, eğer varsa, kimse onları saklamaya cesaret edemedi.”
Benzeri kararnamelerin Türkiye Cumhuriyeti tarihinde tek olmadığını ve farklı dönemlerde bulunduğunu da eklemeyi gerekli görüyoruz. Çeşitli Türk devlet çevrelerinin, analiz ve araştırma merkezlerinin gizli ve Müslümanlaştırılmış Ermeniler hakkında yeni veriler elde etmekle meşgul olduğu açıktır. Ve şu anda işgal altındaki Batı Ermenistan’da yaşayan gizli Ermenilerin ikamet yerleri ve sayıları hakkında veriler içeren Türk “Aksion” dergisinde yayınlanan liste bunun en iyi kanıtıdır. İlginçtir ki, Türk dergisinin verdiği bilgiye göre bu veriler, çalışmalar devam ettikçe sürekli değişiyor.
Devam edecek…
Aşkhen Virabyan
Westernarmenia tv gazeteci-analisti.