
Mühtedi Ermeniler ve onların soyundan gelenlerin Türk devletinin Müslümanlar tarafından algılanması sorunu bizce ikinci planda değildir ve hatta dikkate değerdir.
Türk devletinin ne devlet ne de kamuoyu seviyesinde mühtedi Ermenileri “gerçek Müslüman” olarak görmediği ve düşünce biçiminin bugün bile değişmediği bir sır değil. Kanıtlar çoktur: Türkiye Cumhuriyeti’nde devletin uyguladığı bazı yaptırımlara mühtedi Ermenilerin dahil edilmesi durumundan bahsetmek yeterlidir.
İslamlaştırılan Ermeniler, İslam’ı kabul etseler bile kendilerini gerçek Müslüman olarak görmediklerini kabul ederler ve gavur, dönme sıfatları onlara her zaman eşlik eder. Örneğin, dindar bir Müslüman olarak tanınan, namaz kılan ve Müslüman kocasından daha iyi bir Müslüman olduğuna inanılan Sasunlu mühtedi Ermeni 85 yaşındaki Zeynep Yılmaz şöyle dedi: “Biz Ermeniydik, Müslüman olduk, ama zamanı gelince Müslümanlar bize “Sen bir Ermenisin” diyor. Bundan kurtulamıyoruz.”
Bagrat Estukyan da bu konuya değinerek Müslümanlaştırılmış Ermenilerin ve onların soyundan gelenlerin hala Ermeni olarak kabul edildiğini kaydetti: “Asla kabul etmiyorlar, evet, o köy Gavur köyü, onlar Ermeniler” diyorlar. Çevreyi değiştiremezsiniz, nesilden nesile Ermeni köyüdür, ama şehre geldiklerinde her şey değişiyor.”
Türk ırkçı milliyetçilerinin kimin Türk olduğu konusundaki görüşlerini bilmek ve aynı bağlamda farklı derecelerde yabancılaşmış Türk olmayanlara nasıl davrandıklarını görmek de ilginçtir. Böylece Türkçülüğün öncülerinden Nihal Atsız (1905-1975), 1934 yılında Türk kimdir sorusuna cevap vererek “Orkun” dergisinde çıkan “Türk ırkı═Türk milleti” başlıklı yazısında şöyle yanıtlıyor: “Türkler için ulus her şeyden önce bir kan meselesidir. Yani Türküm diyenin Türk boyundan olması gerekir. Ancak yabancı kanlı bir kimse Türkçe’den başka dil bilmese de Türk değildir.”
Özet:
Bundan böyle, Batı Ermenistan’da zorla İslamlaştırılan Ermenilerin sorununun çok katmanlı olduğu, bu nedenle her katmana uygun bir yaklaşımın benimsenmesi gerektiği bir kez daha belirtilebilir. Ayrıca mühtedi Ermeni grupları, aralarında yaşanan süreçler hakkında analitik dizide sunulan tanım ve değerlendirmelerin bugüne kadar yapılan çalışmaların sonucu olduğunu da belirtelim. Ancak gelecekte, çalışmaların devam etmesiyle birlikte, halihazırda oluşturulmuş yaklaşımlarda belirli düzeltmelerin yapılmasını gerektirecek yeni sorun ve fenomen katmanlarının ortaya çıkması göz ardı edilmemektedir.
Aynı zamanda, Batı Ermenistan’da zorla Müslümanlaştırılan Ermeniler konusunun kapalı, tabu bir konu olmaya devam ettiği vurgulanmalıdır ve Hrant Dink bu vesileyle, Türk devletindeki Ermeni pogromları sırasında öldürülenlerden bahsetmenin zor olduğunu, ancak hayatta kalanlardan farklı şekillerde (din değiştirmek dahil) bahsetmenin daha da zor olduğunu fark etti. Bütün bunlar aynı zamanda konuyu inceleme ve objektif, eksiksiz bir şekil çıkarma işini zorlaştırıyor. Türk devletinde mühtedi Ermeniler sorununun açık ve gizli tehlikeler barındırdığının ve konunun gereksiz manipüle edilmesinin, yanlış yorumların ve duygusal yaklaşımların ciddi sorunlara yol açabileceğinin açıkça fark edilmesi de önemlidir.
Bu nedenle, bu konuda dikkatli ve profesyonel bir yaklaşım benimsemek doğrudan bir gerekliliktir. Ortaya çıkan gerçeklerin doğru bir şekilde incelenmesi ve analizi, farklı Ermeni mühtedi gruplarla, siyasi olmayan ve çoğunlukla kültürel boyuta dayalı olması gereken özel bir iletişim planı geliştirmeyi mümkün kılacaktır.
Aşkhen Virabyan
Gazeteci-analist Westernarmeniatv