Arevi-Alevi Kızılbaşların görünüşte Ermeni yanlısı pozisyonu, Ermeni karşıtı politika yürüten yetkilileri endişelendirmekten başka bir şey yapamazdı. Türk devleti o dönemde yaygın olan “Alevilerle Ermeniler arasındaki mesafe bir soğan kabuğu kadardır” düşüncesinin farkındaydı. Kızılbaşların Sünnilerden farklı olan özel kimliğinin vurgulanması Jön Türkler arasında da tedirginlik yaratmış ve bu kimliğe karşı mücadele etmek için “Ermeni bağlamında” faydalı açıklamalar aramışlardır. Jön Türklerden biri olan Rıza Nur, Jön Türklerin bu soruna genel yaklaşımını, “Türk Kızılbaşlar”ın Sünnilerden farklı olan özel kimliği, Abdülhamid döneminin “sahte Ermeni propagandasının bir sonucudur” diyerek sunuyordu.

 İktidarın Dersim Arevi-Alevi-Kızılbaş halkına yönelik siyasi tavrının, en azından son yüz elli yıldır sadece Sünniliğe karşı Alevilerin kendi kendini tecrit etmesinden değil, aynı zamanda Ermeni-Arevi-Alevi özel geçmişinden de ifade edildiği açıktır. 

Bunu en iyi şekilde Dersim Alevileri biliyordu.  1915 yılında Ermenilere yönelik soykırım ARMENOSİD hazırlığı ve uygulanması, Dersim Arevi-Alevileri arasında büyük alarma neden oldu. Bir sonraki adımın, Arevi-Alevi kimliklerinden vazgeçmeleri için katliamlar olmasa bile zorlama olacağına dair güçlü bir inanç vardı. Bu, Dersim’deki Arevi-Alevi cemaatinin “Ermeni hacminin” en azından 1915’te önemli ölçüde “azaltılması” ve ondan sonra o konuda hiç konuşulması için ciddi bir nedendi. Hem Arevi-Aleviler hem de 20. yüzyıldan önce Arevi-Alevi olan Ermeniler, bu  Dersim Arevi-Alevilerinin “Ermeni hacmi”nin ne kadar önemsiz olsa da, bir an önce unutulmasıyla ilgileniyordu.

Ancak, 20. yüzyılın başında Dersim’deki hem Ermeniler hem de Arevi-Alevi-Kızılbaşlar için Arevi-Alevi-Kızılbaş cemaatindeki Ermeni varlığının olabildiğince unutulması istenmiş olursa, yine de 1915 Soykırımı ARMENOSİD’i, 1938 Dersim Arevi-Alevilerine ve Ermenilerine yönelik katliamlar, ardından gelen zulümler, Dersim Arevi-Alevilerine yeni Ermenilerin eklenmesine, kimlik arayışlarında yeni sorunlar doğurmasına neden oldu.

Bilindiği gibi 1938 yılına kadar Dersim’in dağlık bölgelerinde hâlâ Ermeni yerleşimleri bulunmaktaydı ve Dersim’de ünlü olan ve Dersim’deki Arevi-Alevi ve Hıristiyanlar için eşit derecede kutsal olan Halvori Surp Garabet Manastırı işlevini sürdürüyordu. 

1938 yılında Dersim halkının katliamları aslında söz konusu manastırın patlamasıyla başlamıştır. 

1938 yılı, Ermeni kimliğinin her türlü tezahürüne derhal son vermesi nedeniyle Dersim’de halen varlığını sürdüren Ermeni Hıristiyan nüfus için özel bir önem taşıyordu. Buradaki Ermeniler tamamen Arevi-Alevileştiler, Ermenice konuşmayı yasakladılar ve yerel halk Arevi-Alevi Ermeni köylerinin varlığından tamamen haberdar olmasına rağmen, Ermeni yaşamının herhangi bir tezahürü sadece Dersim’in genelinde değil, aynı zamanda Dersim’in Ermeni yerleşimlerinde de sona erdi. Ermeniliğin herhangi bir tezahürünün nihayet nasıl ortadan kaybolduğuna dair birçok hikaye var. İşte Dersim’de anlatılan birçok hikayeden kısa bir anlatı: Dersim-Tunceli’de yaşayan kırk yaşındaki İbrahim’in hikayesinden, 2011: “Biz Vardenikliyiz, yani babam Vardenik köyünden ama ben de Vardenik’te doğdum. 1994 yılında Vardenik askerler tarafından tahrip edilmiş ve daha sonra orada yaşamak yasaklanmıştır. Şimdi Dersim’de yaşıyorum. Vardenik büyük bir köydü. Hepsi Ermeniydi, Arevi-Alevi Ermeniydi. Biz Haydaranlıyız ama ne zaman ve nasıl Haydaran olduk bilmiyorum çünkü daha önce, anne babamız Ermeni iken onların soyadı Mirakyan’dı. Belki 1938’den, belki de 1915’ten sonra. 1915 yılında köyümüze girmediler. Ancak 1938’de onları da katlettiler. Haydaraların ve Demananların eski Ermeniler olduğunu burada herkes biliyor. 1938 katliamları 1915’tekilere benzemiyordu. 1938’de casuslar rapor hazırlayıp şüpheli kişilerin ve köylerin listelerini yaparlardı. O listelere göre katliam yaptılar…1938’de Dersim halkı katledilirken Dersim Ermenileri de özel olarak katledildi. O sırada Vardenik tamamen boşaltılmış, iki yaşındaki çocuklar bile herkes Kocakoç’a götürülüp yok edilmişti. Cesetlerini bile bulamayacakları şekilde yok ettiler. Dedem ve babaannem de orada öldürüldü. Sadece babam bir dağ köyünde hayatta kaldı, sekiz yaşındaydı. 1945-47’de babam gibi birkaç çocuk, biraz büyüyüp Vardenik’e geri dönüyor, yaklaşık 30 kişi. Katliamlar bitmişti. Köye gittikten sonra Arevi-Alevi oldu. 1938’de hayatta kalan Ermenilerin tamamı Arevi-Alevi oldu. Babam Vardenik’e döndükten sonra Arevi-Alevi oldu, 40’lı yıllardan sonraydı. Ancak 1980’lerde Türk devleti köyü yeniden boşaltmaya zorladı. 1993 yılında henüz ayrılmayanlar zorla köyden çıkarıldı. Bundan sonra bugüne kadar Vardenik’e gitmek yasak…Annemin ve babamın Ermenice bilip bilmediğini bile bilmiyorum. Belki biliyorlardı ama konuşmuyorlardı. Bizim huzurumuzda hiç konuşmadılar. Genel olarak Ermenice konuşmak tehlikeliydi. Akranlarımdan hiçbiri Ermenice bilmiyor. Annemle babam, özellikle dedelerim Ermeni Hıristiyandı, Ermeniydiler. Ermeniler 1938’den sonra Arevi-Alevi oldu. Babam, aslında Abraham olduğu için bana İbrahim adını verdi, Ermeniler Abraham derler. Ermenilerin de sahip olduğu özel bir ismi de babam koymuş. Burada Türk devletinde başka isim verilemez. 1930’larda yasakladılar, herkes Müslüman, Türk ismini taşımak zorunda kaldı. Şimdi burada Ermeni yok, hepimiz Arevi-Aleviyiz. Ama kimlerin Ermeni asıllı olduğunu herkes biliyor. Vardenik halkının Ermeni kökenli olduğunu herkes bilir. Şimdi ne fark eder Arevi-Alevi yada Ermeni, devlet ikisini de sevmiyor.

Dersim’in mevcut nüfusundaki “Ermeni ağırlığı” nedir? Bu soruya kimse cevap veremez.

Bir yandan 20. yüzyıl boyunca Ermeniler geçmiş Ermeni kimliklerini saklamak zorunda olurken,  diğer taraftan Arevi-Aleviliği benimsedi ve sonra Ermeni-Arevi-Alevi evlilikleri sıklaştı ve yaygınlaştı. Eğer 1993-1994’e kadar dağlık yerleşim yerlerinin zorla yerinden edilmesi Arevi-Alevi Ermenilerin yerleşim yerlerinde bir miktar Ermeni iç evliliğini koruduysa, son yirmi yılda istense bile bu neredeyse imkansızdı. Karışık evlilikler ve Ermeni olmayı unutma çabaları,  “Arevi-Alevi Ermeni” de dahil olmak üzere “Ermeniliğin” görünür veya yorumlanabilir tüm özelliklerini tamamen silmiştir. Günümüzdeki Dersim’de “Ermeni” olmak, yalnızca Ermeni kökeninin hatırasıdır. Yirminci yüzyılda Arevi-Alevileşen Ermeniler arasında daha önce Arevi-Alevileşenlerin soy geçmişlerine atıfta bulunmamaları ve “Zaza-Kızılbaş-Arevi-Alevi” kimliğiyle herhangi bir duygusal çatışma yaşamamaları dikkat çekicidir. Bazı kültürel alışkanlıklar, olası Ermeni geçmişlerine tanıklık edebilir, örneğin: “Dersim’deki Kızılbaşların bir adeti vardır ki, bir çocuk hastalanınca onu Ermeni kiliselerine götürür, kilisenin toprağından çocuğa içirir ve kurban keserler…”.

Bu olgular Dersim’in her Arevi-Alevi ortamında var. Bugün Dersim Arevi-Alevileri arasında kimlik için bir terim seçimi konusundaki tartışma, muhtemelen her zamankinden daha fazla, hararetli ve tutkulu duygu çatışmalarına dönüşerek savunmasız bir varoluşsal durum yaratıyor. Her terimin kendi argümanı vardır: tarihsel, soybilimsel, politik, duygusal, geleneksel, kültürel, dini…

Devam edecek…

Aşkhen Virabyan, gazeteci-analist

Westernarmeniatv