
Türk devletinin anayasasına göre modern Türk devletinde milliyetler bulunmamasına rağmen aslında etnik köken bakımından Türk devleti dünyanın en çeşitli ülkesidir. Ancak sorun sadece ülkenin çok-etnisiteli olması değil. Pek çok etnik grubun kim olduğu, tarih sahnesine ne zaman çıktıkları, kökenlerinin ne olduğu konusunda bugüne kadar anlaşmazlıklar var… İşgal altındaki Batı Ermenistan hem tarihi, hem kültürel hem de etnik açıdan iyi araştırılmış gibi görünüyor, ancak ortaya çıkan sorunlar daha kapsamlı bir araştırmaya ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Bu bakımdan Arevi-Alevilerin soy kütüğünü, örf ve adetlerini, yaşam tarzlarını ve hayatlarını incelemek önemlidir, çünkü onlar Ermenilerin tarihi anavatanlarında yaşarlar ve Arevi-Alevilerin Ermeni kökenine dair hipotez belki de bu gerçeğe en yakın olanıdır.
Şaşırtıcı olmasına rağmen Türk yanlısı Konstantinopolis Ermeni Patriği Ateşyan, Türkiye’deki Alevilerin yüzde 90’ının Ermeni olduğunu söyleyerek Arevi-Alevilerin Ermeni kökenli olduğuna dair cüretkar bir açıklama yaptı. Bunun siyasi bir bağlamı vardı ve Türk yetkililerin baskısı ve emri altında, Türk milliyetçileri arasında Arevi-Alevilere karşı yeni bir histeri yükselsin diye yapıldı. Alevilerin sayısı konusunda çelişkili veriler var: 3 milyondan 20 milyona kadar. En canlı hayal gücüyle bile, modern Türk devletinin nüfusunun dörtte birinin Arevi-Alevi olduğunu hayal etmek zor.
Birçoğu onları ayrı bir etnik grup olarak görüyor ve Ermeniler, Kürtler ve Türklerden oluşan yeni oluşturulmuş bir halk olduklarına inanıyor. Aleviler ise kendilerini şu gruplara ayırırlar: Zaza Alevi, Türk Alevi, Kürt Alevi, Ermeni Alevi. Bugün Türk makamları Arevi-Alevilere karşı baskı ve şiddet uygulamakta, karşılıksız kalmayan bir ulusal temizlik politikası yürütmektedir.
Bu cevapsız kalmıyor, Aleviler isyan ediyor. Aleviler ve Sünni Türkler arasında defalarca kanlı çatışmalara yol açan çelişkiler aşikardır. Özellikle XX. yüzyılın 70’li yıllarında bir dizi kanlı çatışma yaşandı. Hatta Türk makamları bu tür çatışmaları kışkırtarak Sünni Türkleri açıkça teşvik etmektedir. Özellikle 1978 yılında Malatya, Maraş ve Sivas’ta ciddi çatışmalar olmuş, yüzlerce Arevi-Alevi ölmüş, yüzlerce insan yaralanmıştır. Türk camilerinde mollalar Arevi-Alevilere karşı kutsal bir savaş olan cihad çağrısında bulundu. Devletin bu baskısı Arevi-Alevileri daha fazla birleşmeye, sadece bir cemaat olarak değil, aynı zamanda siyasi bir birlik olarak hareket etmeye zorlamış ve bu da Türk yetkilileri gerçekle yüzleştirmiştir. Hele bugün, Arevi-Alevi-Kürt ittifakının ana hatları giderek netleşiyor. Arevi-Alevilerin ulusal birliklerinin gerekli bileşenlerine sahip olmaması dikkat çekicidir:farklı dillerle konuşuyor. Ama kendini Alevi sayan kitle giderek artıyor. Araştırmacılar Arevi-Alevileri bir milliyet olarak değil, dini bir topluluk olarak görmektedir. Arevi-Alevilerin mutlak çoğunluğunun Türk kökenli olduğu iddiası buradan kaynaklanmaktadır. Hata, Türk anayasasına göre ülkede ulusal azınlıkların olmamasından, dini toplulukların olmasından kaynaklanmaktadır. Bu arada Arevi-Aleviler, sosyalizm fikrini ideolojik bir temele oturtarak mücadelelerini ileriye taşıyorlarsa, şimdi açıkça ayrı bir cemaat olma ve ayrı bir milli-dini birim olarak hareket etme mücadelesi veriyorlar. Henüz geçen yüzyılın başında, 1920’li ve 30’lu yıllarda, Seyit Rıza önderliğinde Dersim isyanı patlak verdiğinde, dinî meseleler konuşulmuyordu. Üstelik Arevi-Aleviler, Kürtler, Ermeniler Türk egemenliğine karşı birlikte savaşmışlardır. Sonuç olarak, Dersim’den yaklaşık 70.000 kişi yatağanın kurbanı oldu.
Peki, neden öldüler?
Dersim İli, Yüksek Hayk’ın batısında, Erzurum, Kharberd ve Tigranakert arasında yer alır. İstatistiki kaynaklara göre, Birinci Dünya Savaşı arifesinde nüfus 200.000’e ulaştı ve bunun %45’i Ermeni, geri kalanı Ermenilerle barış içinde yaşayan Arevi-Alevi Kürtler ve Zazalar idi. Unutulmamalıdır ki Dersim’in hedef alınması tesadüfi değildir, Dersim, 1915 soykırımı sırasında Türk kılıcından kaçan binlerce Ermeni’ye sığınak sağlayan ender bölgelerden biridir. Dolayısıyla Dersim meselesinin Türk hükümeti için bir de “Ermeni unsuru” vardı. 1921 yılının ilkbaharında Türk hükümeti Koçgiri-Dersim bölgesindeki ilk isyanı bastırmayı başardı, ancak Dersim halkına tamamen boyun eğdiremedi. 1930’lu yılların başlangıcında, Türk makamları nihayet Dersim halkına boyun eğdirmek için iskan yasasını kullanmaya karar verdiler. Dersim halkı yerlerinden edilecek ve Küçük Asya’nın çeşitli batı bölgelerine yerleştirilecek ve Balkanlar’dan göç eden Türk unsuru “Kürtlerden arındıtılan” bölgelere yerleşecekti. Ayrıca aşiretlerin tüm taşınmaz mallarına el konulacak ve Balkanlardan göç eden Türklere dağıtılacaktı. Hükümet bu adımla bir yandan ülkenin kendine göre doğu bölgelerini “güvenilir bir Türk unsuru” ile doldurmaya, diğer yandan da olası yeni Kürt ayaklanmalarının önüne geçmeye çalışıyordu. Bu plan Dersim’de ya da Kemalistlerin deyişiyle Tunceli’de büyük çalkantı yarattı. Çok geçmeden tüm Dersim isyan alevleri içinde kaldı. Başkanlığını bölgenin saygın Alevi aşiretlerinden Seyid Rıza üstlendi. 1936’da Kemal Atatürk’ün önerisiyle Dersim konusu TBMM’nin kapalı oturum gündemine alınır. 1 Kasım 1936’da TBMM’nin açılışında Atatürk Dersim ile ilgili raporunda şunları söyledi: “Dersim sorunu iç işlerimizin en önemlisidir. Ne pahasına olursa olsun o korkunç iltihabın kökünü kazımak gerekiyor. Hükümet bu konuda derhal harekete geçmek için geniş yetkilere sahiptir.”
1936 yıl buyınca Türk ordusunun komutası Dersim, Elazığ (Kharberd), Çapağcur ve Bingöl (Bürakn) bölgelerinde birliklerini yoğunlaştırdı. 1937 yılının yaz başlarında Türkler “Dersim isyancılarına” karşı hava kuvvetleri, tanklar ve hatta zehirli gazlar kullanarak askeri operasyonlar başlattı. Türk ordusu sadece silahlı nüfusu değil, barışçıl köylüleri de acımasızca yok etti. Türk komutanlığı, isyancıları dağdaki sığınaklarından çıkarmak için Dersim çevresindeki ormanların ateşe verilmesini emretti. Operasyonlarda o zamanki Başbakan İsmet İnönü ve İçişleri Bakanı Şükrü Kaya da hazır bulundu. 1938’de Dersim Ayaklanması acımasızca ezildi. İsyanın liderleri kandırılarak Kharberd’e davet edildi ve idam edildi. Kanlı misilleme başladı. 1937’de Meclis, Dersim isyancılarının tüm mallarına devlet adına el konulan bir yasa çıkardı. 1938’de Başbakanlık görevini üstlenen Celal Bayar, “Türkiye’de artık Arevi-Alevi sorunu yok” diye bir açıklama yaptı.
Bu arada, bu konu yakın zamana kadar modern Türk devletinde toplum tarafından neredeyse bilinmiyordu (hatta Ermenilere yönelik soykırım ARMENOSİD konusu bile bundan daha fazla kişi tarafından biliniyordu.) Dersim katliamı konusunu, Erdoğan liderliğindeki iktidarda bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi aktif siyasi gündeme getirdi. Amaç adaleti sağlamak değil, Erdoğan ve parti üyelerinin “tarihi suç”la itham ettiği ana muhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisi’ni bastırmak.
Devam edecek….
Ashkhen Virabyan
gazeteci-analist Westernarmeniatv