Türk makamları, Artvin vilayetindeki Hamşenlilerin Ermeni dilini ortadan kaldırmayı başaramayınca, resmi tarihçiliği kullanarak Hamşenlilerin Hamşen tarihini karıştırıp ve onların soy kütüğünü, Ermenice konuşmalarını çarpıtıyor ve bir Türk lehçesi olarak ilan ediyorlar.

Rize ilinin Hamşen halkı arasında Türkleşme daha derin kökler salmıştır.

Rize’nin Hamşenliler ana dilleri olan Ermeniceyi unutmuş ve Türkçe konuşmaktadırlar. Bazıları Ermeni olduklarını kabul etseler de hemen Türk olduklarını ekliyorlar. Çevrelerinde Türk boylarından geldikleri kanaati dolaşmaktadır.

Çamlihemşinli gazeteci ve etnograf Can Uğur Biryol, bir makalesinde şöyle yazıyor: “Bugün Hemşinlilerin büyük çoğunluğu Ermeni kimliğini reddediyor. Aslında yerel Ermenice bölgede kullanılan yer adları ve günlük yaşamda korunan nesne adlarının kullanılmasıyla ifade edilir.”

Kendini Türk olarak görmeyen, atalarının Ermeni olduğunu ve kendini sadece Hamşenli olarak diyenler de var. Rize’nin bazı bölgelerinde, Hamşen halkının kimliğini önemli ölçüde etkileyen radikal İslam, güçlü bir konuma sahip olmaya devam ediyor ve fanatik Müslümanlarla karşılaşabilirsiniz. Aralarında Marksist fikirlerin sahipleri, aktif solcular da var.

Ancak Türk milliyetçi fikirleri, Çayeli ilçesinin Şenöz bölgesinde kök salmaktadır. Hamşenlilerin evlerinin pencerelerinden sarkan Türk milliyetçilerinin üç hilal bayrağını görebilirsiniz. Hatta kendi çevrelerinde “Ermeni” kelimesinin olumsuz ve incitici bir anlamı vardır. Şenöz bölgesi ünlü siyasi ve askeri şahsiyetler, hukukçular, doktorlar, öğretmenler yetiştirmiştir. Vasap (Ermenice’de Vasak isminin çarpıtılmış halidir) hanedanından gelen Türk hükümetinin eski Başbakanı Mesut Yılmaz, bu bölgenin Khakhonc (şimdi Çataldere) köyündendir. Resmi olmayan verilere göre Rize’de yaşayan Hamşenlilerin sayısı, diğer şehirlerde teyit edilenlerle birlikte 60.000 civarındadır.

Ünlü sahtekar M. Sakaoğlu aracılığıyla Türk tarihçiliği Hamşen halkının Türkçeden başka dil bilmediğinin beyan eder. Türkçeleri de eski Oğuz veya Saka boyunun lehçesidir. Bir başka Türk kalpazan, Mehmet  Kırzıoğlu, Hopa’daki Hamşenlilerin dilinin Ermeni lehçesi olduğunu kabul ederek, bu dili konuşanların kökeni hakkında kurgusal teoriler sunuyor. Ne yazık ki Mehmet Kırzıoğlu’nun çalışmaları Hamşen kimliğinin ayrılmaz bir parçası haline geldi. Birçoğu Ermeni köklerinden o kadar uzaklaşmış ki, kendilerini Oğuzların, Balkarların veya Akadların torunları veya Orta Asya ve Horasan’dan gelenler olarak görüyorlar. Ve Rize’nin Hamşenliler Ermeni kökenlerini bilseler bile (ve bilmemeleri mümkün değil çünkü konuşma Türkçelerinde çok sayıda Ermenice  kelimeler kullanıyorlar), bu konuda susmayı ya da reddetmeyi tercih ediyorlar.

18. yüzyıl ve sonrasında zorla Müslümanlaştırılan Ermeni nesillerinin bugünkü durumu budur.

İslamlaştırma politikası, Ermenilerin bu kesiminin tabi olduğu, zorla köklerinden kopartıldığı, ulusal köklerinden ve kültüründen uzaklaştığı bir soykırım eylemi olarak değerlendirilmeli.

Raphael Lemkin’in Axis Rule in Occupied Europe (Washington, D.C.: Carnegie Endowment for International Peace, 1944) adlı kitabında ana hatları çizilen soykırım tanımı, soykırımın fiziksel olmayan ama özellikle psikolojik etkileri olarak kabul edilebilecek şeyleri de içeriyordu. Kendi sözleriyle: “Genel olarak soykırım, bir ulusun sadece doğrudan yok edilmesi anlamına gelmez…Her şeyden önce, ulusal grupların önemli temellerini ve grupları  yok etmeyi amaçlayan çeşitli eylemlerin koordineli programını ayırt etmek gerekir.”

Bu programın hedefleri, siyasi ve sosyal yapıların, kültürün, dilin, ulusal duyguların, dinin, kişisel güvenliğin yok etmesi, ulusal grupların ekonomik varlığının dışlamasıdır.

“Soykırım iki aşamalıdır: birincisi, ezilen grubun ulusal modelinin yok edilmesi ve ikincisi, ezenin ulusal modelinin dayatılması. Bu zorlama ise, ezenin akrabaları tarafından nüfusun yok edilmesi ve sömürgeleştirilmesinden sonra bölgede kalmasına izin verilen ezilen nüfusa uygulanabilir” (http://www.genocide-museum.am /arm/un.php).

1948 Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin 1. maddesi, soykırımın ister barış ister savaş zamanında işlenen bir suç olduğunu  belirtir imzalayan taraflar bunu önlemek ve cezalandırmakla yükümlüdür. 

Sözleşme’nin 2. maddesi, herhangi bir ulusal, kabilesel veya dini grubun tamamen veya kısmen yok edilmesi kastıyla işlenen fiilleri soykırım olarak değerlendirmektedir.

Bu sistematik asimilasyon politikasının bir sonucu olarak, zorla din değiştiren Hamşen halkı, yalnızca yerel etnografik profilini koruyarak, bazen Ermeni kökenlerinin hatırasının tezahürleriyle gerçek Ermeni ulusal kimliğini kaybetti.