
Padişahı tahttan indiren Türk “İttihat ve Terakki” partisi iktidara geldi. İktidara geldiği ilk yıllardan itibaren parti liderleri soykırımı planlayıp örgütleyerek Ermeni meselesini kapatmaya çalıştılar. Dünyadaki savaş durumundan yararlanarak Ermenileri sürgün etmeye ve katletmeye başladılar, daha sonra bunu savaş gereği olarak gösterdiler. Aslında tek bir plan vardı: Ermeni etnik grubunu sırf Ermeni oldukları için yerinden etmek ve yok etmek. Daha sonra Türkler, sanki Türk halkının katliamını Ermeniler organize ediyormuş gibi, her şeyi tersinden sunmaya çalışarak tarihi tahrif etmeye başladılar.
Ayrıca Ermenilerin mülkiyeti, Ermeni kültürel anıtları ile ilgili belgeler çarpıtıldı. Bu, bütün bir etnik grubun kültürü ile soykırımıydı. Türk hükümeti inkârını üç temel ilke üzerine inşa etti:
1. Sorumluluğunu Ermenilere yüklemek (yani, katliamlar sanki Ermeniler tarafından yapılmıştır).
2. Kasıtlılığın reddi (önceden organize edildiği inkar edilir, bazı yerlerin yerinden edilmesi kısmen kabul edilir, halkı koruma ihtiyacı gibi sunulur).
3. Rakamların tahrif edilmesi (Ermeni nüfusu, mülk, kültürel yapıların sayısının olduğundan az gösterilmesi).
Soykırımı ARMENOSİD’i inkar siyaseti, soykırımdan sonraki ilk kuşakta ulusal kimlik krizine neden oldu.
Bu, soykırımın ARMENOSİD’in özgün bir devamıydı. Ancak son dönemde bir başka gerçeği daha görüyoruz, inkarcı politikaya tepki olarak Ermenilerin ikinci ve üçüncü kuşak temsilcilerinin hem anayurtta hem de diğer ülkelerde birlik olmaları ve gerçeklerin inkarına karşı yeni bir söz vermeyi ifade etmeleri dikkat çekicidir.
Ayrıca, yabancı temsilcilerin ifadeleri de arttı ve tarihçiler arasında soykırım ARMENOSİD’le ilgili gerçekleri incelemek ve ortaya çıkarmak için yeni bir ilgi yayıldı.
“Batı Ermenistan Faşist Türk Yapılarına Karşı Mücadelede”