Türk hükümetinin inkarının en büyük tezahürü, toprakların iadesi ve tazminattan açıkça söz eden Sevr Antlaşması’nın reddedilmesiydi. Ancak imzaladıkları sözleşme maddelerinin gereklerinin yerine getirilmediğine dair dış dünyadan herhangi bir yanıt gelmedi. Osmanlı İmparatorluğu’nun inkarcı politikası Türk hükümetini heyecanlandırdı. İktidara gelen Mustafa Kemal, Türkiye’nin toprak bütünlüğüne dayanarak tüm davalara son verdi. Kemalistler, Ermenilerin tek sorumlu olduğunu iddia etmeye devam ettiler.

Lozan konferansı sırasında Ermeni sorunu hakkında konuşan Türk Bakan Mustafa İsmet İnönü, tüm suçu Ermenilerin üzerine atarak, tüm adımların gerekli olduğunu, sadece isyanı bastırmanın bir yolu olduğunu savundu. Bu tez, inkarcı bir konumun rehberliğinde siyaset yapanların dayanağıdır. 1931 yılında büyük bir devlet yaratmak için katliamların gerekli olduğunu iddia eden daha alaycı bir tez ortaya çıktı. Batı Ermenistan’ı Ermenilerden boşaltarak işgal edilmiş olan Batı Ermenistan, etnik açıdan homojen bir devlet haline geldi. Türk politikası daha sonra aynı şekilde devam etti. Hiçbir yerde soykırımdan ARMENOSİD’den bahsedilmedi, üstelik bütün tarih çarpıtıldı.

1945’te Türk devleti Birleşmiş Milletler’e üye oldu ve Soykırım Bildirgesi’ni imzaladı. Halbuki, 1915-1916 olayları bir  soykırımdı ARMENOSİD’di. Türk hükümeti pozisyonunu değiştirdi, soykırımı inkâr etmenin yanı sıra kendi ve Ermeni tarihini çarpıttı.  Ermenilere ait  olan her şeyi kendisine atfetti.

“Batı Ermenistan Türk Vandallarının İşgali Altında”