Türk devleti onlarca yıldır Ermenilere yönelik soykırım ARMENOSİD gerçeğine ve bunun uluslararası tanınırlığına karşı sadece siyasi değil, bilimsel alanda da mücadele ediyor.

Sözde resmi Türk tarihçiliğinin, özellikle Ermenilere karşı işlenen soykırım ARMENOSİD söz konusu olduğunda, aslında tarihin çarpıtılmasıyla aynı olduğu vurgulanmalıdır. Türk tarihçiliğine tarihi yeni ve kendine uygun bir şekilde yaratma yani tahrif etme talimatı, Türk devletinin kurucusu Kemal Atatürk tarafından verilmiş ve bu iş doğrudan onun kontrolünde bulunmuştur. Ermenilere yönelik Türk tarihçiliği saldırısı özellikle 1965’ten sonra aktif hale geldi ve bu süreç bugüne kadar devam ediyor. Günümüzde Ermenilere yönelik soykırım ARMENOSİD konusu, Türk tarih yazımının sistematik bir politika izlediği bir numaralı meselesidir. Bütün bunlar bağlamında devlet tezinden farklı bir bakış açısına sahip olan Türk tarihçilerinin yazıları ve röportajları oldukça ilgi çekicidir. 2005’ten itibaren, özellikle Ermeni-Türk protokollerinin imzalanmasından sonra başlayan tartışmalar sırasında, bazı Türk tarihçi ve analistler daha objektif bir yaklaşımla Ermenilere yönelik soykırım ARMENOSİD konusunda makaleler yayınlamaya ve röportajlar vermeye başladılar. Burada bazen dikkate değer vahiyler ve itiraflar bulabilirsiniz. Bahsi geçen materyallerin çoğunlukla nispeten daha özgür olan Türk basınında bulunduğunu da belirtelim. Türk bilim çevrelerinin küçük bir bölümünde yaşanan gelişmelere tanıklık eden Ermenilere yönelik Soykırım ARMENOSİD hakkında birkaç Türk bilim insanının ifade ettiği görüşleri aşağıda sunuyoruz:

Taner Akçam (tarihçi) – Jön Türkler döneminde Dışişleri Bakanı ve Millet Meclisi Başkanı Halil Menteş Malta’da yazdığı bir mektupta, Ermeniler ve Rumlar ülkeden sürülmemiş olsaydılar bu devleti kuramayacaklarını belirtir.  Buna benzer sözler 1920’de Ankara Millet Meclisi’nde Hasan Fehmi tarafından çok daha sade bir şekilde söylenmişti: “Sürgünden önce bize katil diyeceklerini biliyorduk” diyor ve soruyor: “Katil olarak anılma riskini neden aldık?” Kendisi de şöyle cevaplar: “Mübarek vatanımızın iyiliği için yapmak zorundaydık.”

Türk devleti  1915 Ermenilere uygulanan Soykırım ARMENOSİD sonucunda da kuruldu. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran şahsiyetlerin şanı milli kimliğimizin ayrılmaz bir parçasıdır. Onları eleştirmek yada suçlamak kendini suçlamak gibi görünür ve bu çok zordur. Ama Türk devletinin kurucuları arasında 1915 soykırımına katılanlar veya bunun farkında olanlar da var ve bizim özgürce konuşma güçlüğümüz de bundan kaynaklanıyor.

1919 resmi Osmanlı rakamlarına göre 800 bin Ermeni yok edildi. 800 bin Ermeni’nin öldürüldüğünü söylemek kolay, bu kadar insanın katledilmesinden devletin sorumlu olduğu da ortada. Bu cevabı daha ayrıntılı olarak ele alalım: 800 bin kişi “açlıktan, elverişsiz koşullardan, belirsiz sebeplerden” öldü diyelim. Peki, ama aynı 1916, 1917, 1918 yılları arasında  Osmanlı hükümeti 1,5 milyondan fazla Müslümanı sorunsuz bir şekilde sürgün etti. 1,5 milyon Müslümanı sorunsuz bir şekilde yerinden eden devlet, yaklaşık bir milyon Ermeni’nin katledilmesine nasıl engel olamadı? Biliyorsunuz, resmi bir yalanımız var: “Ermeniler arkamızdan vuracaklardı, vuruyorlardı, bu yüzden onları savaş alanlarından çıkardık ve bize karşı savaşmasınlar diye daha güvenli yerlere götürdük” diyorlar. Ancak Ermenilerin Batı Ermenistan’ın tüm bölgelerinden sürgün edildiğini belirtmek önemlidir: Ankara, Bursa, Kütahya, Amasya, Tokat, Samsun, Edirne, Tekirdağ.

Bakın, Ermeniler bu vilayetlerden nasıl çıkarılıyor ve nereye sürülüyorlar: Suriye ve Irak çöllerine. Üstelik Osmanlı belgelerine göre Suriye ve Irak savaş alanı ilan edilmişti. Ermeniler, en güvenli vilayetlerden biri olan ve herhangi bir olayın yaşanmadığı Batı Ermenistan’ın merkezinden çıkarılarak İngilizlerle savaşmak üzere doğrudan savaş alanına gönderiliyor. Burada bir tuhaflık yok mu? “Bu soruyu tarihçilere bırakalım” cümlesi artık can  sıkıcı. Türk devletinin Dışişleri Bakanlığı ve diplomatlarımız nedense dünyanın en büyük tarihçileri oldular. Ve tüm bunlardan sonra bu soruyu tarihçilere bırakın diyorsunuz. Yani tarihçileri ancak istediğinizi söyledikleri zaman bırakacaksınız. Ve tam tersi, sizinkinden farklı görüşler ifade eden tarihçileri konuşturmuyorsunuz. Bu tamamen siyasi bir mesele ve iki ülke siyasetçilerinin de oturup bu meseleyi çözmesi gerekiyor.

Türk devleti bu suçun üstünü örterek yaşayamaz. Bu Türk devletinin ayıbıdır. Bu utançla Türk devleti ne Avrupa Birliği’ne üye olabilir ne de modern dünyada yeri olabilir. İzin vermeyecekler. Bugün bu yüzyıla özür dileme yüzyılı diyoruz. Türk devleti bir tencereye benziyor: Dışişleri Bakanlığı, Türk devletini zar zor “örten” kapağıdır. Şimdi bu tencere patlıyor: Türkiye’yi dış dünyadan izole etmek artık mümkün değil. Tencere her yerinden fışkırıyor.

Selim Deringil (tarihçi) – Diyorlar ki: “1915 olaylarını tarihçiler çözsün.” Ancak tarihçilere soruldu mu? Hayır, Türk makamlarının benim “A takımı” dediğim tarihçileri var. “Soruyu tarihçilere bırakalım” derken onları kastediyorlar.

Türk devletini kuranlar binlerce kişi değildi. Bunlar, 1915’te Ermeni sürgünü sırasında hepsi şu ya da bu görevde bulunan birkaç yüz kişiydi. Onlar olayları ya biliyor ya da doğrudan katıldılar. Genel olarak aynı insanlardı. Diyorlar ki  “Sürgün, katliam, soykırım ya da her neyse, Jön Türkler tarafından gerçekleştirildi.” Pekala, ama kim bu genç Türkler? Cumhuriyetin kurucularının hepsi Jön Türklerdi.

Halil Berktay (tarihçi) – Türk devletinin devlet ve yarı devlet konumu sorunu oldukça zordur. 1915-1930 katliamlarını herkes biliyordu.  O yüzden o dönemin tarihçiliğini incelediğimizde “böyle bir şey olmadı, yalandır” ifadesine hiç rastlamıyoruz. Sebebi ise bu olayların hala nesillerin hafızasında yer alması ve yaşananların herkes tarafından bilinmesi.

Gurur duyanlar da oldu: “Biz öldürmezsek onlar öldürürdü.”

1926’da Los Angeles Examiner gazetesinde Atatürk’le bir röportaj yayınlandı. O sırada Jön Türk Partisi’nin bazı üyelerinin davası çoktan sona ermişti. Gazetecinin sorusunu yanıtlayan Mustafa Kemal şöyle diyor: “Bugün mahkûm ettiğimiz kişiler, Osmanlı İmparatorluğu’nun Hıristiyan nüfusuna karşı korkunç şiddet ve katliamların failleridir.”

Ayşe Hür (yazar, araştırmacı, tarihçi) – 1914 kayıtlara göre Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeni cemaatine ait 2538 kilise, 451 manastır ve 2000 okul vardı.

Sürgünden sonra Ermeni köy ve şehirlerine yerleşen Müslümanların ilk işi, merkezi ve güzel kiliseleri camiye çevirmek olmuştur. Gerisi depo ve kazan dairesi olarak kullanılıyordu. 25 Mayıs 1921’de Parlamentonun milliyetçi kanadı temsilcisi Rıza Nur, Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir’e gönderdiği bir mektupta şunları yazdı: “Ani şehrinin izlerinin yeryüzünden silinmesi mümkün olursa Türkiye için büyük bir hizmet olacaktır.”. Söz konusu Ortaçağ’da Ermeni krallığının başkentiydi. Karabekir, anılarında Rıza Nur’un teklifini Ani’nin kalıntılarının İstanbul surları kadar bir alanı kaplaması ve böyle bir çalışmanın yapılmasının zor olması nedeniyle reddettiğini yazmıştır. 

Aşkhen Virabyan

gazeteci-analist

westernarmeniatv