
10 Ağustos 2023, Perşembe
Türkiye’nin gerçekleştirdiği soykırımdan Allah’ın izniyle kurtulan ve dünyanın kucağına sığınan bu kardeşler, hafızaları dışında her şeylerini kaybetmişlerdir.
Bugün atalarının toprakları işgalciler tarafından işgal edilse ve adı Türkiye olsa da, kökenlerinin haçını değiştirmez ve döktükleri kanı silmez.
Atalarımızdan kalma bölgemizin, İpek Yolu’nun bir parçası olduğu için, işgal etmek, köyleri yok etmek ve sakinleri mülklerini soymak için hiçbir çabadan kaçınmayan vahşilerin göz diktiği geniş otlaklarla, oldukça çatışmalı ve değişken ama arzu edilen bölgesi ile karakterize edildiği açıktır. Böylece Moğollar ve Tatarlar peş peşe ortaya çıkıp hayvancılığı geliştirmişler.
Aniden, Bizans (Roma’nın diğer tarafı) süpürgeyle süpürülmüş bir şekilde Ermeni topraklarını da kasıp kavuran ve savunmalarını ezen insan çekirgeleri tarafından ağır yaralandı, ezildi.
Bu topraklar her zaman Persler, Araplar ve daha bilmek kimler tarafından ilgi odağı olmuştur. Topraklarımızda kamp kuran ve Avrupa’nın bazı kısımlarını, Arabistan’ı ve Kuzey Afrika’nın tamamını boyunduruk altına alan yıkıcı, otoriter, kötü ve kültürsüz bir imparatorluk kuranlar Osmanlı Türkleriydi. Ama bu başka bir hikaye. Biz Ermeniler ise, kaba Osmanlıya ilim ve sanat öğrettik, padişahlarının saraylarını yaptık. Seferlerinde elde ettikleri başarılarla yetinmeyen Türkler, Müslüman müminleri Türkiye’ye çekmek amacıyla İslam inancının üstünlüğü için Mekke ile rekabet etmeye başladı. Hıristiyanlar arzuları engelleyen taştı, Ermeniler ise onların genişleme planlarını engelleyendi. Rum, Keldani, Süryani, Asuri, Arap, Kürt, Çingene ve Yahudi azınlıklar bu bölgede yan yana yaşıyordu. Ermeniler ise, Türkiye vatandaşı oldukları halde katledildiler ve anavatanlarından sürüldüler. Soykırımdan sağ çıkmayı başaranlar, anlaşıldığı üzere bizim ebeveynlerimiz, dedelerimiz olduğu bazı yetimlerdir ve biz onların torunları bugün Diaspora kardeşliğini oluşturuyoruz. Soykırım sırasında birkaç bin kişi tecrit edildi, nedense imhadan kurtarıldılar ve o zamandan beri Türkiye’de elleri kelepçeli durumdalar.
Bu arada ninelerimizin, dedelerimizin Türkiye vatandaşları olduğunu iddia ediyorum. Vurgulamak istediğim nokta da bu nokta çünkü konuyla alakalı… Türkiye, mantıksal veya başka türlü, Ermeni diasporasının tüm üyelerini kendi ülkesinin vatandaşı olarak tanımalı, onları kabul etmeli, özür dilemeli, tazminat ödemeli ve onları oldukları gibi köklerine, yani Türkiye kökenli Ermeni vatandaşları olarak yeniden entegre etmelidir. daha doğrusu Türkler, ancak milliyete göre Ermeniler. Bir yandan bu. Öte yandan, özgür ve bağımsız Ermenistan, büyükelçilikleri aracılığıyla, dünyaya dağılmış diasporanın tüm Ermeni soyundan gelenlerin, Batı Ermenistan ve Orta Ermenistan’da hayatta kalanların, özel bir sertifika verebilmek için toplanmasını ve kaydedilmesini sağlamalıdır. Türk makamları tarafından olası bir talep halinde delil teşkil edecek olan soyadı, adı, şirket adı, aile kökleri belirtilecektir. şu veya bu kişinin, şu veya bu ilden ve mümkünse soy ağacı da dahil olmak üzere.
Özgür ve bağımsız Ermenistan’ın cömertçe sunduğu iki ulusluluk çok önemli ve cezbedici, ancak büyük çoğunluğumuz ona yalnızca sembolik olarak bağlıyız. Ben örneğin, cehaletimin tüm sorumluluğunu istleniyorum. Onun varlığını ancak otuzlu yaşlarımda öğrendim. Annemle babamın, Türkiye’nin işgal ettiği ve esas olarak Kürtlerin yaşadığı, Ermeni bir şehir olan Diyarbekir, Dikranakert’ten olduklarını hatırladım. Rahmetli anne ve babamın kemikleri hala orada, bu bölgede bin yıllık tarihimizin, geleneksel Ermenistan’ımızın pençelerinde asılı duruyor.
İncil’deki cennetimizin bu diliminden beni bir torun olarak tanımlayan bir belgeyle, üç vatandaşlık toplardım: doğduğum vatandaşlık, büyükanne ve büyükbabamın rüyaları ve aydınlanan duygularımın vatandaşlığı.
Raymond Ruben Berberyan
Batı Ermeni kökenli bir vatandaş
“Batı Ermenistan Sen Bin Yaşa”