Sason’da “Onbinlerin Peşinden”
Sason bölgesi ile ilgili antik dönemde yazılmış en önemli yazılı kaynak Anabasis’tir. Bu kitapta Yunanlı yazar Ksenophon, paralı on bini aşkın Yunan ordusunu memleketlerine geri götürmeye çalışır. Bu kitap sadece Sason bölgesinin değil, aynı zamanda Anadolu’nun da tarihini aydınlatan önemli bir kaynaktır.
Ksenophon ve Anabasis
Ksenophon, Yunanlı yazar, tarihçi ve filozoftur. M.Ö.430’da Atina civarındaki Erkheeia’da doğdu. Aynı zamanda Sokrates’in öğrencisidir.
Bu yolculuk M.Ö. 401 yılında Sardies’ten başlar. Ksenophon, ücretli asker olarak arkadaşı Proxenos ile Pers prensi Kyros’un Pers kralı II.Artaxerxes’e karşı hazırlanan orduya katılır ve ordunun tarih yazıcılığı görevini yapar. Kyros, ordusuyla Armenia’ya geçer ve Fırat nehri civarında Kunaksa’da taht mücadelesine giriştiği abisi Artaxerxes’e karşı yaptığı savaşta yenilir ve hayatını kaybeder.
Yunanlılar savaşı kazanmasına karşın Kyros ve generalleri öldürüldüğü için mağlup sayıldı. Ksenophon, düşman bir ülkede kalan Yunan paralı askerlerinin başına geçer. Armenya üzerinden geri dönüşlerinde Pers saldırısından yok olacaklarını düşündüklerinden dolayı bu fikirden vazgeçer ve kuzeye doğru Dicle nehrini takip ederek dağlar üzerinden Karadeniz’e ulaşmayı düşünür. Bu yolculuk sırasında on bini aşkın ordudan ancak iki bin kişiyi Yunanistan’a ulaştırmayı başarır. İşte bu yolculuk tarihte “Onbinlerin dönüşü” olarak bilinir.
Ksenophon, onbinlerin geri dönüşünü “Anabasis” adlı bir eserde daha sonra kaleme alır. Bu eserde, yolculuk sırasında başlarından geçen olayları detaylarıyla anlatır. Bu dönemlerde Armenya’yu enine boyuna dolaşan insanların sayısı oldukça azdır. Bu nedenle bu kitap Armenya’daki yerler ve halklar ile ilgili ilk bilgileri veren yazılı kaynak olması bakımından önemlidir. Rivayete göre Büyük İskender de Büyük Asya seferine çıkarken bu eserden yararlanmıştır.
Kardukh Ülkesi
Ksenophon’un komutasındaki Yunan ordusu, Kunaksa yenilgisinden sonra kuzeye doğru harekete geçer. Dicle nehrini takip ederek Kardukh dağlarını aştıktan sonra Armenya’daki kaynağına ulaşmak ister. Bunun üzerine Kardukhların ülkesine girer. Kardukhlar, Kürtlerin atası sayılmaktadır ve yazılı kaynaklarda Kürt isminden ilk kez bahseden kişilerden biri de Ksenophon’dur.
Ksenophon dördüncü kitapta Kardukhlardan şu şekilde bahseder:
Kardukhların kimsenin hâkimiyetini kabul etmeden özgür yaşadıklarını; savaşçı ve çevik insanlar olduğunu; Pers kralına bağlı olmadıklarını ve bir defasında 120 bin kişilik Pers ordusunu yendiğini; taş, ok ve sapanlarla savaştıklarını; boyları büyüklüğünde yayları ve uzun okları olduğunu anlatmış.
Köylerdeki yaşamla ilgili olarak evlerin güzel olduğunu; bol yiyecek ve şarap bulunduğunu; şarap saklama sarnıçlarının sıvanmış olduğunu belirtmiş.
Dağlarda sarp vadilerdeki geçiş noktalarında üzerlerine tonlarca kayalar attıklarını; birkaç çatışmadan sonra Yunanlıların ölülerini almak için evlerinin yıkılmaması karşılığında Yunanlılara ölülerini verebileceklerini; dağlarda bir çember halinde ateş yakıp, bu ateşlerle haberleştiğini yazmaktadır.
Kardukh ülkesinde yedi günlük yolculuk sırasında büyük kayıplar vererek Kentrites nehrine ulaşır. Birçok araştırmacı Kentrites nehrinin Botan çayı olduğunda hemfikirdir.
Kardukhlar ve ülkeleri ile ilgili Ksenophon’un anlattığı bilgiler Kürt tarihi açısından da kayda değer önemli bilgiler sunar.
Tartışmalı Rota
Yunanlılar, Kentrites ırmağının aştığı ovaya hâkim köylerde açık ordugâh kurar. Ksenophon, yüz ayak genişliğindeki bu ırmağın Kardukh ve Armeniya ülkesini birbirinden ayırdığını belirtir.
Yunanlıların bundan sonra izledikleri yol oldukça tartışmalıdır. Bazı araştırmacılar, Yunan ordusunun Siirt’ten sonra Bitlis üzerinden Malazgirt’e geçtiklerini belirtir. Fakat bu oldukça zayıf bir görüştür. Çünkü bu güzergâh üzerinde Van gölünün veya Nemrut dağının varlığını bilinmeksizin Bitlis’e geçmek mümkün değildir. Ksenophon, burada ne Van gölünden, ne de Nemrut dağından hiçbir şekilde bahsetmez.
Seton Lloyd’un belirttiği ve benimde kabul ettiğim görüş; Ksenophon’un Dicle’yi takip ederek Kozluk ve Bekirhan üzerinden Batman çayına, Sason üzerinden Cacas’a ve oradan Kulp çayını takip ederek Şenyayla’dan Kozma dağına ulaşıp, geniş Muş ovasına ve oradan da Telebeos nehrine yani Murat nehrine ulaşır.
“Irmak aşılınca Yunanlılar sıraya dizilip öğlene doğru Armenya’da ilerlemeğe başladılar; dümdüz, pek hafif engebeli bir bölge olan bu yörede beş fersenge yakın yol aldılar; çünkü Kardukhlarla bölge ilişkilerinin düşmanca olması yüzünden ırmak yakınında şehir yoktu.
Ulaştıkları şehir büyük bir şehirdi; satrabın burada bir sarayı vardı, evlerinin çoğunun üstünde de kuleler yükseliyordu; yiyecek içecek boldu.
Ordan iki konakta on beş ferseng aşarak Dicle’nin kaynaklarından geçtiler. Ordan üç günde on ferseng yol alıp küçük ama güzel bir ırmak olan Teleboas’ın kıyılarına vardılar. Irmak kenarlarında pek çok köy vardı.
Bu bölgeye Batı Armenia adı veriliyordu. Satrabın generallerinden Tribazos tarafından yönetilmekteydi.”
Botan çayından sonra beş ferseng yol alan Yunanlılar, yaklaşık otuz kilometre sonrasında satrabın sarayının olduğu şehre varıyorlar. Burada belirtmek istediğim söz konusu olan satrabın şehrinin tarihi Erzen yani Xarabajar olduğudur. Çünkü Botan çayı ve Xarabajar arası yaklaşık olarak otuz kilometre civarındadır.
Burdan sonrası iki konaklamadan sonra Dicle’nin kaynaklarından geçerek Teleboas’a yani Murat nehrine vardılar. Dicle nehrinin en önemli iki kaynağı Sason, Kulp ve Kayzer çaylarıdır.Kayzer çayının derin vadilerinden Muş ovasına çıkmak mümkün değildir. Sason çayı boyunca Muş ovasına çıkmak kısmen mümkün olsa bile vadilerde bulunan zengin köylerin içinden Yunan ordusunun geçişine asla yöre halkı izin vermez.
Benim görüşüm Yunan ordusunun Garzan ovasını aştıktan sonra, Sason çayı üzerinden Hıyan bölgesinden geçerek Kulp çayını takip ederek Şen yayla üzerinden Muş ovasına vardığıdır. Çünkü Kulp çayının bulunduğu vadide köy yerleşimleri neredeyse hiç yoktur.
Bu tezi sağlamlaştıran en önemli unsurlardan biri de 19. yüzyıla kadar Güneydoğu Anadolu’yu Batı Armenya’ya bağlayan Diyarbakır – Silvan – Kulp – Şenyayla – Muş üzerinde bulunan bir ticaret yolunun varlığıdır. Günümüzde bu yol halen kullanılmaktadır.
Anabasis’te Sason üzerine ortaya çıkan sonuçlar
Ksenophon, Botan’dan sonra konakladığı satrabın şehrinden Teleboas’a kadar olan yolculuğu sırasında çok fazla ayrıntıya girmez. Muhtemelen satrabın rehberleri eşliğinde sorunsuz ve hızlı bir şekilde Murat nehrine kadar olan yolculuklarını tamamlamışlardır. Bunun karşılığında yörenin yöneticileri savaş yapmadan askerlerin ihtiyaçlarını karşılamış ve Batı Armenya’ya geçişlerine yardımcı olmuşlardır.
Anabasis’te anlatılanlardan yola çıkarak Sason bölgesindeki yaşamla ilgili çok fazla bilgiye ulaşamıyoruz. Fakat yörenin içecek ve yiyecek bakımından zengin olması bölgenin ekonomik anlamda refah seviyesinin yüksek olduğunu göstermektedir.
Bunun yanı sıra Kardukh ile Armenia ülkeleri arasında uzanan Botan ve Batman çayı ile Sason dağlarının sınır olarak kabul edildiği sonucuna ulaşabiliriz. Zaten Sason dağları ve Batman çayı, tarih boyunca devletler arasındaki çatışmalarda genellikle sınır olarak kabul edilmiştir.
Kardukh bölgesi ile Sason bölgesinin dağlık yapısı birbirine oldukça benzemektedir. Sason dağlarının yüksek kesimlerinde halen gözetleme kulelerinin varlığı mevcuttur. Bu dönemlerde haberleşme bu kuleler vasıtasıyla ateş yakılarak sağlanmaktaydı.
Ulaşılan başka bir sonuç ise Perslere bağlı satraplıklar olarak yönetilen Armenya ülkesi ile Perslere dâhil olmak istemeyen Kardukhların birbirlerine düşman olduklarıdır. Buradan hareketle aslında sınır olarak kabul görülen Sason bölgesinde M.Ö.400’lü tarihlerde bile Ermenilerin ve Kürtlerin birbirleriyle komşu oldukları sonucuna ulaşılabilir.
Bu konuda basın ajansı “sasun.org” bilgilendiriyor
Behcet Çiftçi
77behcet@gmail.com