
Mihran Dabag, 1944’te Diyarbakır’da doğdu. Almanya’nın Bochum kentindeki Ruhr Üniversitesi’nin Tarih Bilimi Fakültesi’nde profesör ve Diaspora ve Soykırım Araştırmaları Enstitüsü’nün direktörü. Prof. Dr. Dabağ, şiddet, soykırım ve sömürgecilik hakkında çok sayıda kitap yazdı.
Sizlere Profesör Dabağ ile röportajdan lıntılar sunuyoruz.
“Diyarbakır aslında bizim için, Ermeniler için çok zor bir yerdi. Ermeni olarak, Süryani olarak sokağa korkuyla çıkıyorduk. Benim de, babamın da evde ayrı, dışarıda ayrı ismimiz vardı. Benimki dışarıda Orhan, içeride Mihran’dı; babamınki dışarıda Kemal, evde Karnik.”
Mihran Dabağ, kendi tanıklığını ve ailesinin soykırım hikâyesini bugüne kadar hiç anlatmamıştı.
Babası, soykırım ardından ailesinin tek ferdi olarak hayatta kalmıştı; Mihran Dabağ da bugün bu hikâyenin neredeyse son taşıyıcısı olarak hayatını sürdürüyor.
Röportajın ilk bölümünde Mihran hocanın hafızasında Ermenilere karşı uygulanan soykırımı var: “1944 yılında Diyarbakır’da doğdum. Gerçek bir Diyarbakırlı ailenin çocuğuyum. Dedemin, babamın babasının Diyarbakır civarında birçok köyü varmış; yanlış hatırlamıyorsam, babam 13 köyden bahsetmişti. Babamın adı Karnik ama asıl soyadımız Dabağ olmamıştır, Bıduşyan olmuştur. Dabağ soyadı, nüfus memurunun verdiği bir soyadı.
Babam benimle soykırım sırasında başlarına gelenlerle ilgili konuşmazdı; yaşadıklarını, gördüklerini anlatmazdı. Konu açıldığı zaman, büyük bir anahtarı vardı, onu alırdı ve evden dışarı çıkardı. Kiliseyi gösterip, “Bu kiliseyi bizim için büyük bile olsa bir gün geri alacağız” derdi.
Bu kilise, Sümerbank’ın deposuydu ve biz çocukken içine bakmaya bile korkardık. Top oynardık ve topu içeriye atardık ki içeriye koşalım ve bir kez içine bakalım, nasıl görünüyor. Surp Giragos Kilisesi’nden bahsediyordu.